Ülkemiz bir kez daha yürekleri dağlayan bir cinayet davasıyla sarsıldı. Geçen yıl yaşanan olayda, 5 yaşındaki Melike'nin babası ve üvey annesi tarafından işkenceye maruz kalıp göle atılması, toplumda büyük bir infial yarattı. Bu trajik olay, sadece bir çocuğun hayatının sona ermesiyle değil, aynı zamanda aile içindeki umut kırıcı ilişkilerle de bağlantılı. Adaletin yerini bulması adına açılan davanın ilk duruşmasında tüm detaylar bir kez daha gözler önüne seriliyor.
Melike’nin feci ölümü, geçtiğimiz yıl kış aylarında gerçekleşti. Ailesinin içinde bulunduğu kötü durum, küçük kızın hayatını beklenmedik bir şekilde sonlandırdı. Melike'nin babası Ahmet (37) ve üvey annesi Zeynep (29), çiftin ifadesine göre, Melike’nin yaptığı "kötü" hareketler nedeniyle ona ceza vermek amacıyla aktığı sırada aşırıya kaçarak fiziksel şiddet uyguladılar. Yapılan otopsi, minik kızın vücudunda çok sayıda darp izine ve travmaya dair izlere ulaşılmasını sağladı.
Mahkeme, çiftin Melike’ye uyguladığı zulmü detaylı bir şekilde incelemekte. Yapılan araştırmalar, birkaç hafta içinde, Melike’nin girdiği okula yapılan ziyaretlerde öğretmenlerinin sık sık kızın üzgün ve içe kapanık olduğunu fark ettiğini ortaya koydu. Melike’nin arkadaşları ise onun eve gittiğinde ağladığını ve sürekli zor durumda kaldığını ifade etti. Bu durum, evdeki şiddetin oldukça sistematik olduğunu düşündürüyor. Zeynep’in Melike’ye uyguladığı psikolojik baskılar, Melike’nin yaşamını karartmaya yetti.
Davanın açılması sonrasında, mahkemede yapılan ilk duruşmada, Ahmet ve Zeynep’in savunmaları da dikkat çekti. Ahmet, kızının saldırgan bir yapıya sahip olduğunu ve kendilerini korumak amacıyla zorunlu kaldıklarını savundu. Zeynep ise suçlamaları reddederek, Melike’nin ihmal sonucu öldüğünü öne sürdü. Ancak, tüm gözlerin bu duruşmaya çevrilmesi, toplumun bu tür suçlara karşı daha fazla duyarlılık göstermesinin bir göstergesi. Cumhuriyet savcılığı, sanıkların en ağır ceza ile yargılanmasını talep ediyor. Melike'nin ailesinin diğer üyeleri de duruşmaya katılarak, adaletin sağlanmasını sağlamak amacıyla ifade verdiler.
Davayla ilgili gelişmeler, toplumda büyük bir yankı uyandırdı. İnsan hakları savunucuları, bu olaya dikkat çekerek, çocuklara yönelik şiddet ve istismara karşı daha etkili yasaların gerekliliğine vurgu yapıyorlar. Ülke genelinde düzenlenen birçok protesto ve basın açıklamaları, Melike’nin unutulmaması adına gerçekleştiriliyor. Çocuk istismarını protesto eden aktivistler, “Çocuklar bizim geleceğimizdir, onları korumalıyız” diyerek, bu tür olumsuzlukların bir daha yaşanmaması için çağrıda bulunuyor.
Bununla birlikte, toplumun her kesimi, davanın sonucunu beklerken, Melike'nin anısının yaşatılması adına da projeler ve etkinlikler düzenliyor. Çocuk koruma yasalarının sıkılaştırılması ve çocukların güvenliğinin sağlanması, bu tür acı olayların önüne geçilmesi için hayati bir öneme sahip. Melike’nin acı dolu hikayesi, yalnızca bir kayıptan ibaret değil, aynı zamanda aile dinamikleri, şiddet ve toplumsal seferberliğin bir sembolü olarak hafızalarda yer edecektir.
Davanın ilerleyen süreçlerinde, mahkeme kararının ne olacağı, toplumda adalet duygusunu ne derece etkileyebileceği tartışmaları da beraberinde getiriyor. Nitekim, her çocuk, Melike gibi acılara maruz kalmamalıdır. Bu dava, aslında tüm toplumun ortak mücadelesidir; zira çocukların güvenliği, herkesin sorumluluğundadır.
Sonuç olarak, Melike'nin ölümünün üzerinden geçen zaman, onun anısının unutulmasına değil, adaletin tecelli etmesi için bir adım olmalıdır. Duruşma günleri, sadece sanıkların yüzleşmesini değil, toplumun da gerçeklerle yüzleşeceği bir süreç olarak önem arz ediyor.