Geleneksel zanaatlerin hızla yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı bu günlerde, birçok usta çırak bulmakta büyük zorluk çekiyor. Türkiye'de pek çok meslek dalı ustasız kalma riski taşırken, özellikle el işçiliği gerektiren zanaatlarda bu durum daha çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriliyor. Bu durumu daha yakından anlamak için çeşitli meslek gruplarındaki ustalarla konuşuyor ve onların karşılaştığı zorlukları dinliyoruz. İşte, mesleğine aşkla bağlı olan bir ustanın hikayesi ve bu sürecin ardındaki gerçekler.
Eskişehir’in en köklü marangozlarından biri olarak bilinen Ali Usta, 40 yılı aşkın süredir bu mesleği icra ediyor. Tezgahının başında, ağaç kokusu ve zımpara sesi arasında büyüyen Ali Usta, bir zamanlar yanında çalışacak çırak bulmanın kolay olduğunu ve mesleğe olan ilginin oldukça yüksek olduğunu belirtiyor. Ancak günümüzde, genç neslin el zanaatlerine olan ilgisinin hızla azaldığını dile getirerek, “Çırak bulmakta zorlanıyoruz. Gençler artık daha çok bilgisayar başında ya da beyaz yakalı işlerde çalışmayı tercih ediyor. Oysa ki, marangozluk gibi meslekler hem yaratıcılığı hem de somut bir ürün ortaya çıkarmayı gerektiriyor” diyor.
Ali Usta gibi Türk zanaatkarları, geleneksel yöntemlerle el emeğiyle ürettikleri ürünleriyle sadece işlerini sürdürmekle kalmıyor, aynı zamanda kültürel mirasımızı da yaşatmaya çalışıyorlar. Ancak, çırak bulamamanın yanı sıra gençlerin mesleki eğitim alabilecekleri kurs ve okulların yetersizliği, bu sorunu daha da derinleştiriyor. Türkiye'de mesleki eğitim denilince akla pek çok alternatif gelmesine rağmen, bu okulların geleneksel zanaat alanlarına yeterince önem vermemesi, ustaların umutsuzluğunu artırıyor. “Mesleki okullarda marangozluk eğitimine yeterince ağırlık verilmiyor, bu nedenle gençler bu alanda kariyer yapma fikrinden uzak kalıyorlar” diyen Ali Usta, bu durumun sadece kendi mesleğiyle kalmayıp birçok zanaat dalı için geçerli olduğunu vurguluyor.
Özellikle teknoloji çağında, gençlerin dikkatinin elektronik cihazlara kayması, zanaatkarların geleceği için tehdit oluşturuyor. Fakat Ali Usta, bu durumu değiştirmek adına çeşitli inisiyatifler başlatmanın önemine değiniyor. “Belki de ustaların kendi aralarında bağlantılar kurması ve gençlere atölyelerde staj imkanı tanıması gerekiyor. Bu tür organizasyonlar, mesleklerimizin önemini vurgulamak ve gençleri teşvik etmek için hayati öneme sahip” şeklinde konuşuyor.
Ali Usta’nın hikayesi sadece bireysel bir mücadele değil, aynı zamanda Türk zanaatlarının geleceği için verilen bir savaş. Diğer ustalar da benzer kaygıları dile getiriyor ve birliktelik sağlandığı takdirde genç neslin ilgisini çekebileceklerini düşünüyorlar. Zanaatkârların, kendi ustalıklarını genç nesillere aktarma konusunda daha aktif bir tutum sergilemesi gerektiğinin altını çizen Ali Usta, “Her ustanın eğitim verebileceği bir çırak bulabilmesi için iş birliği yapması gerekir. Bu da ancak toplumsal bir farkındalıkla mümkün olabilir” diyor.
Sonuç olarak, zanaatlerin devamlılığını sağlamak için toplumsal bir bilinçlenmeye ihtiyaç var. Ustaların çırak bulmakta zorlandığı günümüz çağında, gençlerin meslek seçimlerinde alternatif ve geleneksel zanaatleri de değerlendirmelerini sağlamak, gelecekteki nesiller için büyük önem taşıyor. Zanaatkarların, gençlere ulaşma yollarını gözden geçirip yeni yöntemler geliştirmesi, Türk geleneksel zanaatlarının yok olmaması adına kritik bir adım olacak.